Hoşgeldin Bro!

Blogun kendimi kısaca anlattığım “ben” kısmında da yazar; ben kendimi bildim bileli bir köpeğim olsun istedim. Annemlere yaptığım baskılar “bahçeli evimiz olunca alırız” şeklinde savuşturuldu yıllarca. Başta kafam basmadı, “memur ailesinin bahçeli evi mi olur lan” demedim. Kafam basmaya başladığında, çocuk sayıldığım, ev sahibi olmadığım evin sınırlarında yaşarken köpek sahibi olamayacağımı zaten anlamıştım. Çalışmaya başladıktan sonra umutlarım yeşerdi ama bu kez de zaman kısıtları nedeniyle kendime güvenememiştim. Son bir senedir “evet zamanı geldi artık”lardan “emin olamıyorum, ya yeterince zaman ayıramazsam”lara sekip durdum. Kesin kararımı vermemi sağlayan Gezi süreci oldu aslında. Gezi boyunca, muhtemelen pek çoğumuz gibi  hayatın çok fani olduğunu hissedip durdum, ve “denemediğin sürece bilemeyeceksin Zeynep” diyerek son kararımı verdim. Hep söylerdim, “ölürken son sözlerim herhalde “keşke bir köpeğim olsaydı” olacak” diye. Artık son sözlerim “Bro nerede?” olabilir…

Köpek gerçekten büyük sorumluluk, bu kısmı geçiyorum, hepimiz az çok biliyor ya da tahmin edebiliyoruz. Ben hep çocuk yapmaktan çok da farklı olmadığını iddia ettim. Bebekliği aşsa da hep çocuk kalacak ve hiç konuşamayacak bir çocuk. İyi tarafı da hiçbir zaman okul masrafı olmayacak olması.

Para kazanıp yerleşik hayata geçtiğim andan itibaren uygun ırk arayışlarına başlamıştım. Bro bunları asla okuyamayacağı için içim rahat; ben aslında hep bir Golden Retriever ya da Labrador istedim. Ama beraber yaşayacağınız bu yaratıkların boyutundan karakter özelliklerine kadar pek çok detayın sizin yaşantınıza uygun olması şart. Küçük bir apartman dairesine, dağ bayır koşmayı seven kocaman bir hayvan sokmak acımasızlık. Golden apartmanda bakılmaz demiyorum ama yaşayacaksa da gün içinde en az 2-3 saat koşup oynayacağı açık hava ve saha şartlarını yaratmanız gerekir. Şu an düzenli olarak çalışmıyorum ama gün gelecek tekrar o günlere döneceğim ve büyük bir köpeğin bu tür ihtiyaçları için zaman ayırabilecek miyim bilmiyorum. Bir de şu var, Golden dediğin neredeyse benim kadar bir hayvan. Patilerini yıkamak için kaldırıp küvete bile koyamam onu. Neyse, bu sebeplerle küçük ırklara yöneldim. Pug’ları tanımadan önce King Charles Spaniel’ler en uygun ırk gibi görünüyordu (evde yalnız kalabilme, boyut, egzersiz ihtiyacı, gürültü potansiyeli en önemli kriterler). Pug’ları gördüğüm ve tanıdığım anda da “işte bu” dedim.

Bro, 6 Haziran 2013 doğumlu. Biz onu aldığımızda annesi ve bir cocker ile aynı evde yaşıyordu. Bizimle tanışıp evimize geldiği tarih 12 Ağustos ve malesef şu anda hasta. Geçtiğimiz günlerde evdeki diğer köpeklerden “kennel cough” kapmış. Hastalık hakkında malesef Türkçe kaynak bulamadım, Wiki link’ini paylaşıyorum. Bir virüs ve bakterinin karışımından kaynaklanıyor. En basit haliyle köpek gribi, her köpeğin hayatında en az bir kez bu durumla karşılaştığı söyleniyor. Bizim şanssızlığımız, Bro’nun bu hastalığı bize gelmeden önce bir kez daha yaşamış ve tam olarak tedavi edilememiş olması. İlk gece (Pazartesi) geldiğinde boğazını temizler gibi sesler çıkarmıştı. Aldığım aileye sorduğumda bunu zaman zaman yapabildiklerini öğrenmiş ve rahatlamıştım. O haftaya kadar yapılması gereken aşıları da tam olduğu için veteriner planını bir sonraki güne koymuştum. Salı günü öğleden sonra önceki sahibi arayıp Bro’nun annesinin öksürdüğünü ve kennel cough olduğunu söyledi. Çarşamba sabahı veterinere gittik. Doktorumuz önce karnesine baktı ve ilk söylediği şey karma aşısının yanlış zamanda yapıldığı için aslında yok hükmünde olduğuydu. Bebek anne sütünden antikor aldığı için yapılan aşı anlam taşımıyormuş. İlk şaşkınlığım bu olmuştu. Ardından öksürüğe benzer sesler çıkardığını ve annesinin durumunu söyledim. (Bu arada pug bakımı ile ilgili pek çok kaynak okumuş ama kennel cough’a hiç rastlamamıştım). Ben çıkardığı seslerin taklidini yapmaya çalışırken (sonradan düşündüğümde veterinerliğin eğlenceli yanlarından birinin köpek taklidi yapmaya çalışan insanlar olabileceğini fark ettim) doktor yavrunun trakesine bastırıp “bu ses mi?” dedi. (Doktorumuz biraz temkinli, itiraf ediyorum o gün verdiği tüm tepkilerle beni çok korkutmuştu). Ciğerlerini dinledi, boğazına baktı ve malesef büyük ihtimalle kennel cough olduğunu söyledi. Tüm bunlar olurken bir şey daha fark etmiştik. Panpanın kolundaki bir bölgenin tüyleri daha kısaydı, bu da daha önce serum takılmış olduğu anlamına geliyordu. Tıbbi geçmişin önemi burada en temel haliyle iki risk taşıyor. Eğer kennel cough tekrar ediyorsa tedavi edilmesi daha zor ve kronikleşme ihtimali yüksek. Bu nedenle tedavi şekline karar vermek için serum takılış nedenini bilmemiz gerekiyordu. İkinci bir risk ise eğer kennel cough olduysa veterinerimizin bunu bilmesi gerekiyor ki hastalığa özel aşıyı yapmasın çünkü hayvan daha önce mikrobu aldığı için aşı ona fazla gelecekti. Neyse, doktor büyük ihtimalle daha önce de aynı hastalık nedeniyle serum aldığını tahmin etti ve antibiyotiğe başladı. İlaç tabi ki de iğne ile vuruluyor, ve iğne ufaklığın canını çok yakıyor. Doktorun söyledikleri ile birlikte o sahne bana o kadar koymuştu ki oracıkta ağlamaya başlayacaktım ama eve kadar tuttum kendimi :) Yaratığın boyu elimle birlikte çekilmiş fotoğrafta daha rahat anlaşılıyor, o kadar ufak ve şerefsizce şirin ki hasta olması insana çok koyuyor.

kucuk

Neyse, bugün antibiyotiğinin 3. günündeyiz. Yarın da bir doz alacağız. Eğer doktorumuz gerek görürse aynı partiyi bir de pazar günü yapacağız. Kötü ihtimalleri doktora sordum ama şimdi burada anlatmak istemiyorum. Zaten gidiş hattımız da iyi görünüyor. Şu an elimizdeki verilerle değerlendirdiğimizde de Bro’nun hayatı boyunca bu konuda bir zayıflığı olacağını ve genelde bu nedenle hasta olma riski taşıyacağını biliyoruz. Bunu konuşurken tam olarak anlayabilmek için doktora şunu sordum. Ben 19 yaşımda bir kere ağır bir laranjit geçirdim (Laranjit faranjit gibi bir hastalık, kennel cough da köpek faranjiti). Antibiyotik tedavisi görüp tamamen iyileştiğim halde, o tarihten sonra ne zaman soğuk alsam, grip olsam aynı zamanda laranjit semptomlarını da yaşamaya devam ediyorum. Doktora bunu anlatıp, “bunun gibi mi olacak yani?” dedim ve evet cevabını aldım. Durum kısaca budur aslında. Pug’lar ve benzeri basık burunlular üst solunum yolları konusunda çok hassaslar çünkü insanlar şirin yaratıklar yaratmak için farklı ırkları çiftleştirme bokunu yiyorlar. (“Neden sen de bu boku destekliyorsun o zaman” sorusunu sorabilirsiniz tabi ki de)

Bu bizim ilk hastalığımız oldu. Ama oldu bir kere, talihsizlik diyerek önümüze bakmamız gerekiyor. Daha güzel şeylerden bahsederek hoşgeldin yazısını bitirelim, sonraki maceralarımızı daha umutlu içeriklerle yazmayı umalım.

Bir kere, hayvan gerçekten çok tatlı. Hayatımda hiç almadığım kadar selam alıp insanla muhabbet ediyorum sayesinde. Her sabah veterinere giderken en az 3-4 kişi tarafından durduruluyorum veya gülümseme ya da güzel sözlerle karşılaşıyorum. Hepsi Bro için tabi ki de. Arada bir köpeği olmayan insanlara da sevgi göstermemiz gerektiğini düşünmeye başladım.

Yaratık tam bir bebek, karnı doysun, oyun oynansın, dişleri kaşınsın, uyusun ve evin her yerini tuvalet olarak kullanabilsin istiyor. Tuvalet konusunda pek gelişme gösteremedik, bugün doktorumuzdan tüyolar aldık uygulayıp başarıya ulaştığımızda anlatacağım. İlk iki gün oyun konusunda benim canıma okudu resmen, koştuk, yuvarlandık, birbirimizi ısırdık. Fakat iki gündür ilaç ve hastalığın etkisiyle daha sakiniz.

İyileştikten sonra aşılarına devam edilecek ve aşıların tamamlanacağı bir aylık süreçte dışarı çıkıp dolaşamayacak. Şimdilik sadece kucakta veterinere gidiyor ve geliyoruz.

Anlatacak çok şey var, yazıyı uzatmayayım. İlerleyen günlerde yazmaya çalışacağım. Sizi bir kaç fotoğrafımızla başbaşa bırakıyorum.

henüz adı belli olmayan yatıs yatak oturuos

Hoşgeldin Bro!” üzerine 3 yorum

selin için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.